Medya ve İdeoloji: Yanlış Bilinçten Yabancılaşmaya
Marksizm Ve Sınıf Çatışması: Egemen Sınıfın Baskısı Ve Sahte Bilinç Kavram
Marksizm, sınıf çatışmalarını öğrenilmiş bir kavram olarak savunmaktadır. Egemen sınıfın alt sınıfa uyguladığı baskı, sınıf çatışmasını oluşturur. Egemen sınıf, sahte bilinç ile birlikte, alt sınıfın üstünde hegemonya kurar ve işçi sınıfını yavaş yavaş ideolojilerini ele geçirmek için rıza kavramını devreye sokar. İdeoloji, fikir dünyasının sistematik bir bütünüdür ve Karl Marx, ekonomik yapının alt yapının üst yapıyı oluşturduğunu savunur. Alt sınıfta işçi gibi kavramlar bulunurken üst sınıfta hukuk devlet kavramları bulunmaktadır.
İdeoloji Ve Alt-Yapı Üst-Yapı İlişkisi: Marx'ın Ekonomik Tezi Ve Sınıfsal Karşıtlık
Yanlış bilinç, Marksizm'de önemli bir kavramdır ve kişilerin ve toplumların bilincinin nasıl oluştuğunu ele alır. Marksizme göre, egemen sınıfın etkisi altındayız ve elit sınıfın düşünmek istediği düşünceleri düşünmekteyiz. Egemen sınıfın kapitalist fikirleri ve düşünceleri iktidarın fikirleridir. Maddi ve düşünsel üretim araçlarını elinde bulunduran egemen sınıf, alt sınıfı hegemonyası altına aldığı zaman, bu düşünceleri alt sınıf anlamaz ve topluma gayet doğal gelir. Peki toplum neden bunun farkında olmuyor? Egemen sınıf, toplumu etkilemek için TV, reklam, dizi ve film gibi araçları kullanır. Kitleler, sömürüldüğünün farkında olmadığı için yanlış bilincin tam da merkezindedir. Bu nedenle medyadan gelen mesajlar kim tarafından belirlendiği çok önemlidir.
Medya Ve Yanlış Bilinç: Medyanın Rolü Ve Egemen Sınıfın Etkisi
Egemen sınıf, toplumsal değerleri yeniden üretir ve toplumların kişilerin üstündeki farklı önyargılara, ilgi alanlarına ve gömülü değerlere sahip oldukları algısını değiştirmeye zorlar. Kapitalist çağda düşünce ve ideoloji biçimi kar, rekabet ve piyasa değerleri ile sınıf yapısını pekiştirir. Yani medya egemen sınıf tarafından yönetilirken ideolojiler doğal olarak gözükür ve bu yanlış bilinç şeklinde gelişir. Bu gelişmelere en önemli örneklerden biri Frankfurt Okulu'dur. Nazi Almanyasından Amerika'ya kaçan Adorno, Horkheimer ve Theodor, Amerika'daki kitle iletişim araçlarını sahte bilinç üretme aracı olarak görüyorlar ve tarihin yanlış ilerlediğine inanıyorlardı. Medya onlara göre işçi sınıfının egemen sınıf tarafından sömürülmesine ve onlara karşı ayaklanmayı kabullenme eylemlerini engellediğini düşünüyorlar. Medyanın egemen sınıfın düşüncelerini yayarak bunu da medyanın eğlence araçları olan TV programları ve dizileri ile yapmaktadır. Bu programlara kültürü ekleyerek kitlelerin karşısına çıkararak ideolojilerini değiştirmektedir. Bu ideolojiler o kadar doğaldır ki, kimse başkasının ideolojisini taşıdığının farkında değildir. Frankfurt Okulu, gerçek sanatla tanışmamış nüfusun büyük bölümünün kültürel tüketiciler haline geldiğini savunur, bununla birlikte insanlar otomatik tepkiler vermeye başlamışlardır. Kitsch kavramı ile bu yapıdan bahsetmişlerdir. Var olan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı ifade ederler. Frankfurt Okulu, sanat eserlerinin bu kadar basitleşmesine, banallaştırılmasına karşı çıkar. Bu nedenle yüksek sanat eserlerini tepeye koyarken kitle kültürünü alçaltarak basitleştirmişlerdir.
Yabancılaşma Ve Tüketim Toplumu
Diğer bir konu ise sınıf çatışmasıdır. Tarih, sınıf çatışmasının bitmeyen komünist toplumun kurulmasına kadar devam etmektedir. Bu güne kadar varolan sınıflar hep sınıf çatışması sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu çatışmalar ya devrimci mücadeleler sonucu ya da ortak düşünce kararı ile sona ermektedir. Marx'ın söz ettiği iki sınıf vardır: üretim araçlarına sahip egemen sınıfı oluşturan burjuvazi ve egemen sınıfın sömürdüğü işçi sınıfı proletaryadır.
Kültür, Medya Ve Sinema
Böyle toplumlarda verilen her emir yerine getirilmelidir. Burjuvazi proletaryayı 'Kendi kendini yetiştiren insan' kavramı ile kandırırken, şunu söylüyor: "Senin yaptığın hatalar senin yüzünden, sistemi suçlayamazsın." Yani toplumu kendi kendine geliştirme miti ile vurmaya çalışırlar. Kişisel gelişim kitapları, YouTube kanallarında zayıflama taktikleri, zengin olmak için yapman gereken gibi videolar buna çok güzel örneklerden birkaç tanesidir.
Bu konularla bağlantılı yabancılaşmaya gelirsek, kapitalist sistemde önemli bir konumu vardır. Kapitalist sistem herkes için mal ve üretim gerçekleştirirken, yabancılaşma da yapmaktadır. Yabancılaşma, insanların ürettikleri ürünlere yabancılaşmalarına neden olur. İşçiler ürettikleri şeyin tam olarak ne olduğunu bilmemekle birlikte, sadece tekrarlayıcı işleri yaparlar.
Sanayi devrimi sırasında işçiler, ürettikleri ürüne ulaşamazlar. Kahve veya kakao toplayan kişilerin tadını bilmemesi gibi veya lüks ayakkabı üreten işçilerin o ayakkabıları giymek için bütün maaşını verse bile alamayacağı bir düzen. Ancak sistem buna da bir çözüm bulmuş, kredi ile sisteme borçlanmayı teşvik etmiştir. İşçiler, borçla tüketerek öznenliğe ulaşmaya çalışır hale gelirler ve bu da onları daha fazla tüketmeye iter.
Hollywood Ve Kapitalizm: Kitleleri Etkileyen Popüler Kültür Ve Ideoloji
Reklam bize neler yaptırıyor dersek, kitleleri daha fazla tüketmeye yönlendirir. Tüketim toplumu ve reklamlar arasında çok önemli ilişkiler vardır. Sistemin tüketim için reklama ihtiyacı vardır. Çok çalışmaya yönlendiren reklamlar sayesinde daha fazla kazanan kişilerin daha fazla ürün satın almasını sağlar ve kısır bir döngünün devam etmesini amaçlar.
Özel günleri düşündüğümüzde bunun çok olası olduğunu görüyoruz. Reklamlarda birçok mit kullanılır. Gelişen feminist düşünce yapısı ile birlikte kitleye özel şampuanların, diş macunlarının çıkması gibi. Reklamlar, kitlelere daha fazla tüketme hissini aşılar. Reklamlar, gösterilen karakteri olma isteği yaratır. Bu karakterler reklamda muazzam kusursuz gibi gösterilirler. Bunun nedeni, kişilerin özenip ürünü satın almaya yönlendirmektir.
Kendine iyice yabancılaşan kitleler daha fazla tüketime ihtiyaç duyarlar. İnstagram filtreleri ile birlikte güzellik algısının büyük dudak, minik burun olmaması gibi özelliklerle geliştiği görülmektedir. Böylece kişiler estetik ameliyatlar ile toplumun yarattığı bir olguya dönüşürler. Herkesleşme algısı... Reklam, kişilere öznenliklerini tüketerek daha da fakirleştirmeye hizmet eder ve döngü süreci devam ederken bundan habersiz olduğumuz için hala o döngünün içerisindeyiz.