Gerçekle Hayal Arasında: Ruby Sparks Filmi
Kelimelerle Aşkın Sihirli Dansı: Ruby Sparks!
Kelimelerin gücünü gösteren, Calvin'in yazdığı karakteri gerçek hayatta bulduğu, fakat işlerin beklendiği gibi gitmediği bu ilginç film hakkında biraz sohbet edelim! Ruby'nin kâğıttan değil, etten kemikten bir kadın olduğu bu hikâye, aslında aşkın gerçekliğinin de ne denli karmaşık olabileceğini anlatıyor. Filmdeki bazı detaylar, benim bu özetimde yer almayabilir, ama Ruby Sparks'ın ana teması olan kontrol ve hayal gücünün gerçeklikle olan çekişmesi, izleyiciyi kendi ilişkilerini sorgulamaya itiyor.
Bir Kadın Yazacaksın!
Ruby Sparks filmi tam bir duygu treni."Bir Kadın Çizeceksin" şarkısını açıp bambaşka bir boyuta dalış yapıyorsunuz. Calvin'in kaleminin sihirli gücüyle gerçeğin içinde kaybolduğunuz anlar oluyor. Hani, “Keşke şu özelliği de olsaydı,” diyorsunuz ya sevdiğiniz insan için, işte o hissi veriyor size.
İlk yarım saatte Calvin ve Ruby birbirine aşık olmuş, bulutlardan yere inmemiş gibi bir ilişki sürüyor. Sonra fark ediyorsunuz ki, her şey mükemmel gibi görünse de, gerçekliğin içine yerleşmiş yapay bir dünya bu. Bu meseleli ilişki yumağının içine dalıyorsunuz, içten içe gülerek. İkisinin de kendi varlıklarını birbirine adadığı, bireysel hayatlarını unuttukları bir aşk dünyası resmediyor film. O an, insanın özgür iradesiyle eğlenceli bir ilişki kurabilme hayalini kuruyorsunuz.
Fakat, her şey her zaman pembe bir bulutun üzerinde olmuyor. İlişki kırılma noktasına gelince, Calvin Ruby'yi değiştirmeye karar veriyor. İyi niyetle "Seni olduğun gibi seviyorum" derken, Ruby'nin kişiliğini kendi istediği gibi şekillendiriyor. Bu noktada düşünmeden edemiyorsunuz: Gerçek aşk, birinin sizi olduğunuz gibi sevmesi değil midir?
Özgürlüğün simgesi olan Ruby, düşsel bir aşk dünyasında sıkışıp kalıyor ve Calvin’in özgürlüğünü de elimine ediyor. Ruby'nin çıkışı olmadığını gördüğümde, kendimizi aşırı bağımlı bir ilişki evreninde buldukça bir kahkaha atmadım desem yalan olur.
Ve son sahnede, Ruby'nin bilinç kazanmasıyla var olan gerilim zirveye ulaşıyor. Calvin, ona kendi hayatına geri dönmesine izin veriyor. Bunu bekliyordum, belki biraz naif, ama izlediğimiz filmin dokusu bu. Fakat yine de Ruby'yi özgür bırakırken, Calvin'in sevgisi yerini kendi karanlık dürtülerine bırakıyor. Bu noktada, "Sen beni değil, bendeki kendi yansımanı, olmamı istediğin insanı seviyorsun," cümlesi geldi aklıma. Bu durum, insan ilişkilerinde ne kadar derin izler bırakıyor, öyle değil mi?
Ruby Sparks izlerken ne kadar gerçekçi olduğunu düşündünüz mü? Finalinde bir ayrılık sahnesi olmalı mıydı? Ya sizin fikriniz? Elbette, benim görüşüm, bu tarz karmaşık duyguları en iyi işleyen filmlerden biri olduğu yönünde.
Bu filmi izlerken, gerçek aşkın ne olduğunu bir kez daha düşünüyorsunuz ve hayatımızdaki ilişkilerin dinamikleri konusunda bir kendinize ayna tutuyorsunuz. İster istemez kendi aşk tanımınıza bakıyorsunuz, değil mi?