Dijital Tüketim Çıkmazında: Sanal Dünya ve Gerçek Hayat
Dijital Dünyanın Cazibesi
Hadi, dijital tüketimle ilgili fikirlerini ifade ettiğimiz metnimizi biraz daha genişletelim. Bu konuda düşünenler arasında Marx ve Foucault gibi ünlü isimler var. Marx, tüketim toplumunu önceden kestirip, tükettikçe kimlik oluşturmanın öneminden bahsederken, Foucault ise tüketim alışkanlıklarının bizleri yönlendiren bir iktidar mekanizması olduğunu savunuyordu. İkisi de, tüketim sırasında sanki tüketiliyormuşuz gibi bir his olduğuna işaret ediyorlar.
Telefonlar, bilgisayarlar... Adını ne koyarsak koyalım, günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bu cihazlar, her ayrıntıyı planlayabilen zekice düşünce mekanizmaları. Ama asıl süper yetenekleri, sadece hangi filmi sevdiğimi anlayabilmeleri. Bir de sosyal medya platformları var; Instagram, Facebook... Her birinde bir ton bilgi paylaşıyoruz, sonra da sanki "Evet, işte buradayım" der gibi bir duygu oluşuyor.
Hani, sanki cebimizde bir mikrokozmos varmış gibi hissediyoruz. Kendimizi bir şeyler alırken benzersiz ve özel hissetmek istiyoruz. Instagram'da aldığımız beğeniler bize sanki Olimpiyat madalyası takmış gibi bir gurur veriyor. Telefonu elimize alınca, sanki eski arkadaşımızın akrabasıymışız gibi bir bağ kuruyoruz. Ama aslında, Foucault’nun dediği gibi, bu arzulara ve ilgiye sahip olanlar, yani bu teknolojiyi üretenler, asıl iktidar sahipleri.
Eğlenceyi Ele Geçiren Teknoloji
Günün sonunda, tüm bu teknoloji bir yolculuk gibi. Telefonlar, bilgisayarlar, hepsi eğlenceyi kapmak için buradalar. Bizi içine çekmeyi biliyorlar. Bir an önce yeni bir video izleyelim, bir şeyler satın alalım ya da son moda uygulamaları keşfedelim, diye içimizde bu tuhaf bir dürtü var. Dijital dünya, bizi içine çekmek için gerçekten çekici bir yer. İçinde bir milyon başka kişiyi barındıran, oyunlar, müzikler, alışveriş ve daha fazlası var. Her biri sanki kendi küçük gezegenleri gibi, özel ve benzersiz. İçlerinde kaybolmak da o kadar kolay.
Kontrol ve Tüketim İlişkisi
Bir anda kontrol bizde olmaktan çıkıveriyor. O algoritmalar, tercihlerimizi belirliyor, ne göreceğimizi ve hatta neleri alacağımızı dahi. Ve bu konuda hepimiz maruz kalıyoruz. O reklamların arasında kaybolurken, sanki gerçekten buna ihtiyacımız varmış gibi hissediyoruz. Teknolojiyi sevmek, ona bağımlı olmak demek değil. Peki, nasıl denge kurabiliriz? Belki bir güneş batışını kaçırmamak için telefonu bir kenara koyarız. Veya belirli bir saatten sonra uygulamalardan uzaklaşırız. En önemlisi, teknolojiyi kullanmaktan ziyade, gerçek hayatın tadını çıkarmak da var.
Geleceğe Dair Bilinmeyenler
Aslında, tüm bu teknoloji bizi nereye götürecek, ne olacağımız konusunda hala belirsizlikler var. Dijital tüketimin hayatımıza getirdiklerinin yanı sıra, ne tür bir dünya inşa edeceği hala bilinmezliklerle dolu. Teknolojiyi sevmek, onunla yaşamak güzel ama bence kontrol hep bizde olmalı. Hem dijital dünyadan keyif almak hem de gerçek dünyanın tadını çıkarmak mümkün, değil mi?
Dijital tüketimde fazla vakit geçirince gözlerimizin büyük bir kısmı ekrana kilitleniyor, hatta öyle ki, ileride “Günaydın” demek yerine "Merhaba, rüya gösteremem çünkü hepsi benim cihazımdaydı" dememiz gerekecek gibi. Sonuçta, teknolojinin büyüsüne kapılmak kolay. Asıl önemli olan dengede kalmak. Ne dersin, oyun bittiğinde gerçek hayata tekrar adım atabilmek değil mi?