Bihter Filmi İncelemesi
Geçtiğimiz günlerde izlediğim Bihter filmi, beni şaşırtan ve düşündüren bir deneyimdi. Başta Bihter karakterinin kamerasına hınzırca bakışları ve hareketleri, bir başka tanıdık karakterle özdeşleştiğini fark etmeme neden oldu: Fleabag dizisindeki Phoebe Waller-Bridge'in canlandırdığı karakter. Evet, yanlış duymadınız. Fleabag dizisine ayrı bir hayranlığım var, fakat siz naptınız abi dedirtti bu senaryo bana. Güzel Bihter karakteri, sanki Waller-Bridge'in hayat verdiği Phoebe Waller-Bridge'e benzemeye çalışılmış, ancak ne yazık ki bu çaba tam anlamıyla başarılı olamamış. Her şeyi geçtim Adnan Bey neden sapık, bunu bana anlatır mısınız?
Reji: Kaotik ve Dengesiz Bir Yolculuk
Filmin en dikkat çeken yanlarından biri, reji anlayışının tamamen kaotik ve dengesiz olmasıydı. Özellikle Farah Zeynep Abdullah'ın kamera ile kurduğu temas, bir rahatsızlık seviyesine ulaşmış, izlerken arada Fleabag açıp saygı duruşuna geçip tekrar Bihter'e devam ettim. Bu, tamamen rejisinin bilgisizliğinden kaynaklanan bir durum olduğu çok belli. Eğer reji, genel plandan ziyade yakın planlara yönelseydi veya sahne geçişlerini düzenleme konusunda biraz daha başarılı olsaydı, film çok daha etkileyici olabilirdi.
Filmin oyuncu yönetiminden, kullanılan çekim ölçeklerine, sahne geçişlerinden kesimlere kadar bir dizi unsuru, rejiye dair bir karmaşa ve beceriksizlikle bağlantılıydı. Senaryonun kötülüğü de eklenince, bu durum tüm filme sirayet etmiş ve izleyicide bir bütünlük eksikliği hissi yaratmış.
Senaryo: Nedenlerden Ziyade Sonuçlar
Film, senaryo açısından da büyük bir zayıflık sergiledi. Hikaye, sanki karakterlerin yaptıkları ve neden oldukları şeylerden çok, sadece olması gereken bir akış içinde ilerliyormuş gibi hissettiriyordu. Aşk-ı Memnu'nun dizisini izlemeyen veya romanını okumayan biri, bu filmi izleyerek gerçek hikayenin ne olduğunu kesinlikle anlamayacaktır. Bihter, Nihal, Behlül ve Adnan karakterleri arasındaki gerilimi vermeden, bu hikayeyi doğru bir şekilde anlatmak mümkün değil arkadaşlar. Her şeyin çok hızlı ilerdiği bir senaryoda bizlere sadece “noldu ben anlamadım” ifadeleri kalıyor.
Feminizmle Zoraki Buluşma
Filmin feminizm göndermesi de oldukça zayıf kalmış. Barbie filmi gibi yapılan bu gönderme, Bihter karakterinin içinde kaybolup gitmiş ve sonunda "boşa bir feminizm kasma" çabasına dönüşmüş. Feminizm temalı bir film yapmak yerine, hikayeden güçlü bir komedi veya kara mizah filmi çıksaydı, sonuç çok daha başarılı olabilirdi.
Bihter filmi, reji ve senaryo eksiklikleriyle dikkat çeken bir yapım olmuş. Hikayenin doğru anlatılamaması ve feminizm temasının zayıf işlenmesi, izleyiciyi film boyunca tatmin etmekten uzaktı. Keşke bu film, hikayeden daha fazlasını sunabilseydi.
Filmin hikaye kurgusu da ayrı bir eleştiri konusu. Film, izleyiciyi hikayenin içine çekmek ve karakterlerin içsel çatışmalarını doğru bir şekilde yansıtmak yerine, sanki olaylar sırf olması gerektiği gibi yaşanıyormuş gibi göstermeye çalıştı. Olayların neden-sonuç ilişkisi zayıf bir şekilde işlendi, bu da izleyiciye anlamsız ve kopuk bir hikaye izlenimi bıraktı.
Sinemacı jargonuyla ifade etmek gerekirse, senaryo eksik kalmış bir senaryo. Hikaye kurgusunda olması gereken derinlik ve detaylar, filmde eksikti. Adnan Bey'in sapık ve Bihter'den "Fleabag çakması" çıkaran bir senaristin yazdığı filmde ciddiyet beklemek haksızlık olurdu. Sonuç olarak, film bittiğinde akımda kalan ilk düşünce, "Feminizm adına Bihter gibi bir karakterin içine edilmiş boş bir çaba" oldu.
Popüler Kültüre Yaranma Çabası ve Başarısız Feminizm Teması
Barbie filmi gibi popüler kültüre yaranma çabası, Bihter filmine de sirayet etmiş görünüyor. Ancak Barbie, bu çabayı iyi ya da kötü bir şekilde yönetirken, Bihter filmi tam anlamıyla başarılı olamamış. Özellikle feminizm temasının zayıf işlenmesi, filmi "kadın gücü" üzerine bir manifestodan çok, zoraki ve anlamsız bir girişim haline getirmiş. Bihter'in ölümünü beklerken, kırmızı ve cesur bir renkle kalabalığın içinden geçerek uzaklaşması, Behlül'ün kaçması yani keşke Bihter ölseydi dedirtcek seviyede.